Bazen insanlar, bir aynada gördüklerinden daha fazlasını görmek ister. Ama ne yazık ki, aynada her zaman sadece kendimizi buluruz.
Toplumda, ilişkilerde ve hatta günlük yaşamda, sıklıkla başkalarıyla kurduğumuz bağların, yalnızca kendimizi tanıma çabamızdan başka bir şey olmadığını fark etmek önemlidir. Özellikle sosyal ilişkilerde, çoğumuz bazen karşıdaki kişiyi bir “ayna” olarak kullanırız: Yansımalarımızı görmek, eksik ya da kaybolmuş olan bir parçayı tamamlamak amacıyla başkalarına yöneliriz. Ama bu, gerçek bir bağ mıdır?
Aynadaki yansıma her zaman olduğu gibi sadece biziz. Bir başkasının özelliklerini, tavırlarını ya da hislerini yansıttığımızda, aslında kendimizle ilgili bir şeyler aradığımızı unuturuz. O kişinin düşünceleri, değerleri ya da hayata bakışı, bizi yansıtan birer yansıma olmaktan çok, kendi içsel eksikliklerimizi tamamlayan, kimliklerimizin bir parçası olurlar.
Diğer yandan sosyolog Erving Goffman’ın görüşlerine göre, insanlar başkalarıyla kurdukları etkileşimler aracılığıyla kendilerini daha iyi anlama ve tanıma çabası içerisine girerler. Bu süreç, bireyin kimliğini şekillendiren önemli bir sosyal mekanizmadır. Goffman’a göre, başkalarıyla olan ilişkilerimiz, aslında bir tür “ayna” işlevi görerek, kendi benliğimizi ve kimliğimizi inşa etmemize olanak tanır.
Örneğin bir ilişkide, karşıdakini kendimiz için bir “ayna” yaparak onu belirli bir şekilde görmemiz, ona olan bağlılığımızı bir anlamda kendimize olan bağlılığımıza dönüştürür. Karşı tarafın bizim için değerli olmasının, aslında bizim kendimizi değerli hissetme arzumuzla bağlantılı olduğunu fark ettiğimizde, bu ilişkiyi sorgulamaya başlarız; keza ayna görevi gören diğer malum kişi de bu süreci fark ettiyse geçmiş olsun.
Bu durumda, ilişki daha sağlıklı ve dengeyi koruyan bir şekilde ilerlemek istiyorsa, birbirimizi sadece bir yansıma olarak görmek yerine, bağımsız varlıklar olarak kabul etmemiz gerekir. İnsanları ve onların düşüncelerini kendimizi tanımak için kullanmak, bizlerin ne kadar yalnız olduğuna da bir işarettir. Gerçek bağlar, sadece kendimizi görmek değil, karşı tarafın da kendi kimliğini inşa etmesine olanak tanımaktır.
Kısacası, başkaları üzerinden kendimizi bulmak, bir tür yanlış anlamadır. Gerçek özgürlük, aynadaki yansımanın ötesine geçmekte, hem kendimizi hem de başkalarını olduğu gibi kabul etmekte yatar.
Çünkü bir diğerini kendimiz için aynaya dönüştürmek, aslında kendimizi görme çabamızın bir yansıması olarak kalacaktır.

Zuhal Sönmezer İstanbul’da doğmuştur. 2008 yılında Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünden mezun olmuştur. 2020 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Adalet Bölümü’nden mezun olmuştur. Sönmezer aynı zamanda İstinye Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Öğretim Görevlisi olarak görev almaktadır.