Bir taş sokakta başlayan keşfin anı defterime notları… Kaleiçi’nde Kaybolduğum Gün ile ilgili anım!
Antalya’ya her gelişimde içimi bir heyecan kaplar ama bu seferki başka bir yolculuktu. Planım basitti: sabah Lara Plajı’nda biraz yürüyüş, öğleden sonra Kaleiçi’nde biraz gezinti ve akşamüzeri bir kahve. Ama Kaleiçi planlara pek kulak asmıyor, sizi içine çekiyor ve bırakmıyor.
Saat 15.00 gibi Hadrian Kapısı’nın altından geçtim. Sanki tarihin içinden yürüyordum. Taş sokaklar, begonvillerle süslenmiş cumbalı evler… Her köşe başka bir çağ gibi. Fotoğraf çekmekten ilerleyemez oldum. Derken bir sokağın başında “şu köşe ne kadar güzelmiş” deyip daldım. Sonrası bildiğin kaybolmak…
Google Maps? Çalışıyor ama Kaleiçi’nin labirent gibi sokaklarında pusula gibi davranmıyor. Her döndüğüm köşe ya bir butik otel çıkardı karşıma ya da taş duvarlı bir antik evin kapısı. Bir süre sonra rotamı bırakıp tamamen kendimi kaybetmeye karar verdim.
Bir kitapçı keşfettim; adı “Eski Zamanlar.” İçerisi, ikinci el kitaplar, tütsü kokusu ve caz müziğiyle doluydu. Sahibesiyle biraz muhabbet ettim. “Burada kaybolmak, burada yaşamaktır” dedi. Gülümsedim. O an anladım ki gerçekten kaybolmuyordum, sadece Kaleiçi beni biraz kendine çekiyordu.
Akşamüstü saat 18.00 olmuştu. Karnım acıkmaya başlamıştı ama sokaklar hâlâ bırakmıyordu. Bir taş avluda minik bir kafe buldum: iki masa, üç sandalye. Sahibi yaşlı bir adamdı, bana taze demlenmiş adaçayı getirdi. Ne para aldı ne de isim sordu. Sadece “dinlen, yol seni bulur” dedi.
O akşam güneş batarken kendimi deniz fenerinin orada buldum. Kaleiçi sessizleşmişti ama ben içimde çok şey duymuştum. Kaybolduğum sandığım yerde, kendime biraz daha yaklaştığımı fark ettim.
Ve o gün… yıllar sonra bile anlatacağım bir “anı”ya dönüştü: Kaleiçi’nde Kaybolduğum Gün.

Kadın girişimciler, sosyal projeler ve toplumsal konulara odaklanan bir yazar. Aynı zamanda şehirdeki önemli etkinlikleri de takip eder.